Kolesterol nedir? Ne İşe Yarar?
Kolesterol bir çeşit yağ olup mumsu bir yapıya sahiptir. Vücut için birçok birçok önemli görevi vardır. İlginç olarak kolesterol yağ ailesinin bir üyesi olmasına rağmen enerji üretimi için kullanılamaz. Çünkü yapısı diğer yağlarda olduğu gibi karbon-2 veya karbon-3 parçalarına ayrılamaz. Kolesterolün vücuttaki ana görevleri şunlardır;
- Hücrelerin zar yapısında doğal olarak bulunur. Hem hücreye sağlamlık ve dayanıklılık sağlar hem de hücrelerin madde alış-verişi kolesterol sayesinde gerçekleşir.
- Safranın üretimi kolesterolden gerçekleşir. Safra ise ince bağırsakta yağların sindirimine katkı sağlar.
- D vitamini üretimi ciltteki kolesterolün güneş ışınları tarafından aktif hale getirilmesiyle başlar.
- Erkeklerde testosteron hormonu, kadınlarda ise östrojen hormonu denilen cinsiyet hormonları kolesterolden üretilir. Yine kortizol ve aldosteron hormonlarının ana maddesi kolesteroldür.
Kolesterolün önemli bir özelliği vücudumuzda da üretilmesidir. Karaciğerde yağ, protein veya karbonhidratların parçalanmasıyla oluşan ürünlerden üretilir. Vücudumuzda karaciğerde günlük 1000-1500 mg kolesterol üretilir. Diyetle ise yaklaşık 200-400 mg kolesterol alınabilir. Alınan bu miktar tüketilen hayvansal ürünlerin çeşidine ve miktarına göre değişir. Karaciğeri olan tüm canlılardan elde edilen ürünlerin içerisinde kolesterol vardır. Yani kırmızı et, tavuk, deniz ürünleri, yumurta, süt ve tüm sakatatlarda kolesterol vardır. Bitkisel ürünlerde ve yağlarda kolesterol bulunmaz. Dışarıdan alınan kolesterol miktarı günlük 300 miligramı geçmemelidir.
Kolesterolün Vücuttaki Döngüsü ve Lipoproteinler
Vücutta üretilen veya dışarıdan alınan kolesterolün görev yerlerine ulaşması için kan dolaşımına girmesi gerekir. Kolesterol bir çeşit yağdır ve bildiğimiz gibi yağlar suda ve kanda çözünemezler. Bu nedenle protein yapıdaki maddeler (ki biz tıp dilinde bunlara lipoprotein diyoruz) kolesterolü alıp vücuttaki ihtiyaç duyulan bölgelere taşır. Bu lipoproteinler yoğunluklarına göre çok düşük yoğunluklu lipoprotein (VLDL), düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL), yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) olarak 3 çeşittir. VLDL esas olarak trigliserit dediğimiz yağları karaciğerden alıp yağ ve kas dokusu gibi ihtiyaç olan yerlere taşır. LDL ise asıl olarak kolesterolü karaciğerden alarak kan yoluyla ihtiyaç olan hücrelere taşır. HDL de bu taşıma faaliyetleri sırasında dolaşıma dökülen, işe yaramayan, ölü hücrelerden kalan vs kolesterolü karaciğere taşır ve bu kolesteroller safra yapımında kullanılır. Anlaşıldığı gibi VLDL, LDL ve HDL kolesterollerin hepsinin vücut için önemli görevleri vardır ve kanda belli bir düzeyde ve denge içerisinde bulunurlar. Kolesterolün fazla alındığı ve kullanılamadığı durumlarda LDL kolesterol düzeyi artacaktır. Bu istenmeyen bir durumdur. Bu yüzden LDL kolesterolün yüksek olduğu durumlara halk arasında “kötü kolesterol yüksekliği” denmektedir. HDL kolesterolün ise bir nevi çöpçü-temizleyici özelliği olduğu için “iyi kolesterol” olarak da bilinir ve yüksek olması istenen bir durumdur. Yani kanda kolesterol ölçümleri yapıldığında LDL kolesterolün normal aralıkta olması-yüksek olmaması, HDL kolesterolün ise yüksek olması istenen bir sonuçtur.
LDL kolesterolün fazla olması ve bazı durumlarda işe yaramıyor olması sonucunda atardamar içerisinde birikmeler başlar, damarın iç yapısı bozulur ve oraya başka maddelerin de birikmesiyle yangısal bir ortam (inflamasyon) oluşmasına yol açar. Bu olaylar zinciri devam ettikçe orada plak oluşumları, pıhtı oluşumları ve sonuç olarak da damar tıkanıklıkları meydana gelir. Peki bunlar ne anlama gelir? Yani bu sürecin klinik sonuçları, kalbin ince koroner atardamarlarının tıkanması sonucu kalp krizi, beyin damarlarında tıkanma sonucu felçler, beyin kanamaları gibi ölümle sonuçlanabilecek durumlardır. Bu bahsedilenlerin ciddiyetini düşündüğümüzde kolesterol yüksekliğini hafife almak, beslenme tarzına dikkat etmemek ve hekimlerin önerdiği ilaçları kullanmamanın ne denli riskli, kişinin sağlığını tehlikeye atan bir durum olduğu sanırım aşikar. “Kolesterol diye bir şey yoktur” diyen hekimlerin de kulakları çınlasın. Bunu ispat eden çalışma sayısı yüzlercedir. Ülkemizde de bu konuda yapılmış olan araştırmalar kolesterol yüksekliğinin ne denli önemli sonuçlara neden olabileceğini ortaya koymuştur.
Kolesterol Yüksekliği (Hiperkolesterolemi) Nedir? Nasıl Tespit Edilir?
Kanda kolesterol çeşitlerinin belirli bir dengede olması gerektiğinden bahsettik. Yani 8-10 saatlik bir açlık sonrasında sabah alınan kanda ölçülen kolesterol düzeylerinin sağlıklı insanlar için bir alt sınırı bir de üst sınırı vardır. Total kolesterol, trigliserit, VLDL kolesterol ve LDL kolesterol için ölçülen değer üst sınırı geçmişse kolesterol yüksekliğinden bahsedilir. HDL kolesterolde ise olması gereken alt sınırdan daha düşük bir değerin saptanması o kişi için bir risk faktörüdür. Yani total kolesterol’ün 240 mg/dL’nin üstünde olması, trigliserit düzeyinin 150 mg/dL’nin üzerinde olması, LDL kolesterolün 160 mg/dL’nin üzerinde olması, HDL’nin kadınlarda 50 mg/dL ve altında, erkeklerde ise 40 mg/dL’nin altında olması durumlarına hiperkolesterolemi denir. Kalp damar hastalıkları için risk belirlemede bazı hesaplamaları da biz kullanırız. Total Kolesterol/HDL kolesterol oranı ve non-HDL kolesterol (Total kolesterol-HDL kolesterol) bunlar arasında yer alır.
Kimlere hangi sıklıkla Kolesterol ölçümü yapmak gerekir?
Kişide kalp-damar hastalıkları yönünden hiçbir risk faktörü olmasa bile;
- 20 yaşından itibaren 5 yılda bir kez
- Erkeklerde 40 yaşından sonra 1-2 yılda bir kez
- Kadınlarda 50 yaş veya menopozdan sonra 1-2 yılda bir kez
- 60 yaşını geçince yılda bir kez, kolesterol ölçümü için hekime başvurmak gerekir.
Bazı durumlarda ise mutlaka yılda bir kez kolesterol düzeyi ölçümü yaptırmak şarttır. Bu durumlar;
- Şeker hastalığı,
- Kalp-damar hastalığıyla ilgili bulguların varlığı
- Birinci derece yakınlarında erken yaşta kalp-damar hastalığı olmak
- Birinci derece yakınlarında kolesterol yüksekliği olmak
- Hipertansiyon
- Obezite
- Sigara kullanmak
- Evre 3 ve daha ileri derecede kronik böbrek hastası olmak
- Romatoid artrit, SLE gibi kronik romatizmal hastalığı olmak
- Ailesel kolesterol yüksekliği ile ilgili bulguları olmak
- AIDS hastalığı olmaktır
Kolesterol yüksekliği (hiperkolesterolemi) yapan durumlar nelerdir?
Aynı ailede birçok kişide kolesterol yüksekliği olması genetik geçişli bir durum olduğunu bize göstermektedir. Yani genetik olarak yatkın bireylerde kişi gıdalarla fazla kolesterol almasa da vücutta oldukça fazla kolesterol üretimi olmaktadır. Bu tür durumlarda erken yaşta kalp krizi, pankreatit ve erken yaşta ölümler söz konusudur. Toplumdaki genetik geçişli kolesterol yükseklikleri % 5-7 oranında görülmektedir.
Kolesterol yüksekliğine sebep olan en yaygın durum beslenme sırasında ihtiyaçtan fazla kolesterol alınması, fazla doymuş yağ alınması ve hareketsiz bir yaşam tarzı sonucunda bunların harcanamamasıdır. Harcanamayan kolesterol vücutta özellikle karaciğer olmak üzere birçok yerde depolanır ve damarlarda hasar oluşturur.
Bazı hastalıklara da kolesterol yüksekliği eşlik eder. Örneğin hipotiroidi dediğimiz tiroid bezinin az çalışması durumu, bazı böbrek ve karaciğer hastalıkları, obezite, şeker hastalığı gibi hastalıklarda da hiperkolesterolemi görülür.
Bazı ilaçların kullanımı sırasında da kolesterol yükselebilir. Mesela kortizonlu ilaçlar, akne tedavisinde kullanılan izotretinoin, kalp yetmezliğinde kullanılan diüretik ilaçlar gibi.
Kolesterol yüksekliği belirtileri nelerdir, ne gibi şikayetler ve bulgular olur?
Kolesterol yüksekliğinde genellikle ne bir şikayet olur ne de bir muayene bulgusu saptanır. Halsizlik, yorgunluk, terleme gibi belirtiler nadiren de olsa görülebilir Eğer kolesterol yüksekliği bir hastalığa eşlik etmişse o hastalıkla ilgili klinik bulgular olabilir. Örneğin hipotiroidi ve şekerle ilgili bulgular olabilir, tansiyon yüksek ölçülebilir. Koroner arterlerde tıkanma gibi durumlar olmuşsa göğüs ağrısı şikayeti olabilir, dikkatli değerlendirmek gerekir. Aşırı trigliserit yüksekliği olan durumlarda kuşak tarzında karın ağrısı, sırta vuran karın ağrısı varsa akut pankreatiti akla getirmeli ve mutlaka acilen hekime müracaat edilmelidir. Ailesel kolesterol yüksekliği durumlarında el sırtı, dirsek, aşil tendonunda ksantom denilen kabarık sarı-turuncu renkli plaklar olabilir. Yine ailesel hiperkolesterolemilerde göz kapaklarında farklı büyüklüklerde ciltten hafif kabarık parlak sarı-gri renkli ksantelezma denilen yağ birikimleri, gözün korneasında halka şeklinde yağ birikimleri görülebilir. Karaciğer yağlanması da sık karşılaşılan bir durumdur.
Kolesterol yüksekliği tedavi edilmeli midir?
Gerek bilinen bir kalp-damar hastalığı olmayıp yüksek kolesterol düzeyi bulunan kişilerde (yani kalp damar hastalığı açısından yüksek risk taşıyan kişilerde) ileride yaşanabilecek kalp-damar hastalıkları ve ölüm riskini azaltmak (primer koruma denir), gerekse tıkayıcı kalp-damar hastalığı olanlarda yeni olay ve ölüm riskini azaltmak (sekonder koruma denir) amacıyla kolesterol düşürücü tedavilerin faydalı olduğu büyük çalışmalarda ispatlanmıştır. LDL kolesterol düzeyi ne kadar yüksekse ve tedavi ile ne kadar fazla düşürülürse yararın o kadar fazla olduğu da araştırmalar sonucunda elde edilen en önemli bulgudur. Sitede ana sayfada bulunan Sistemik Koroner Risk Değerlendirmesi (SCORE: Systematic Coronary Risk Evaluation) isimli risk hesaplama yöntemi hem Avrupa’da hem de ülkemizde koroner kalp hastalığı riskini hesaplamada kullanılan bir araçtır. Elde edilen SCORE puanı ≥%10 ise çok yüksek risk, % 5-10 arasında çıkarsa yüksek risk, % 1-5 arasında ise orta risk, <%1 ise düşük risk olduğunu gösterir. Elbette bu tür hesaplamalar ileriye dönük % 100 kesinlikte bir değerlendirme yapamaz, ancak büyük oranda tahmin sağlayabildiği ve klinik açıdan bize yol gösterdiği için için kıymetlidir.
Kolesterol yüksekliğinin tedavisi
LDL-kolesterol düzeyi ve SCORE ile elde edilen 10 yıllık kardiyovasküler ölüm risk yüzdesi (SCORE puanına göre) değerlerine göre kolesterol yüksekliği tedavisine karar verilir. Riski %1’in altında (düşük risk) olan birinde LDL kolesterol 190’ı geçtiğinde yaşam tarzı değişikliği önerilir, eğer bu yeterli olmazsa ilaç tedavisine geçilir. Risk % 1-4 arasında (orta risk) ise LDL düzeyi 100’ü geçtiğinde yaşam tarzı değişikliği ve yanıt alınamazsa ilaç tedavisi verilir. Risk % 5-9 arasında (yüksek risk) ise LDL 70-99 arasında çıkmışsa yaşam tarzı değişikliği ve gerekirse ilaç önerilirken 100’ün üstündeki değerlerde yaşam tarzı değişikliği ile birlikte hemen ilaç tedavisi başlanmalıdır. Risk % 10’u geçtiyse (çok yüksek risk) LDL düzeyi 70’in altında bile olsa yaşam tarzı değişikliği ve kontrol edilemezse ilaç önerilirken aynı risk grubunda LDL 70’in üzerinde hemen ilaç ve yaşam tarzı değişikliğine başlanır.
Trigliserit düzeyi 500’ü geçtiğinde pankreatit gelişimini önlemek esastır ve hemen ilaç tedavisi ve yaşam tarzı değişikliğine başlanır.
Tedavide yaşam tarzı değişikliğinden kastedilen kişiye uygun sağlıklı bir beslenme tarzı benimsemek, düzenli egzersiz yapmak, sigara ve alkol tüketimi varsa bırakmaktır. Bunların uygulanması ile LDL kolesterol ve trigliserit düzeyleri düşer, HDL kolesterol ise yükselir.
Sağlıklı beslenme; hedeflenen günlük almamız gereken ideal kalori miktarını belirlemekle başlar. Bu kalorinin yaklaşık yarısını karbonhidratlar oluşturmalıdır ki günlük enerjinin büyük kısmı bununla sağlanır. Karbonhidrat olarak basit veya rafine edilmiş karbonhidratlar tercih edilmemelidir. Çünkü bunların glisemik indeksi yüksektir ve tüketildiklerinde tokluk hissi oluşturmayıp çabuk acıkmaya da sebep olurlar. Yağlar ise hesaplanan günlük enerjinin % 20-35’i kadar olmalıdır. Yağlar kendi içinde 3 kısma ayrılarak tüketilmeli, yani 1/3’e yakın oranda tekli doymamış yağlar (mesela, zeytin yağı, fındık yağı, avokado yağı), 1/3’ten biraz fazlası çoklu doymamış yağlar (Ayçiçek ve mısır özü yağı gibi) ve 1/3’ten daha azı doymuş yağlar (tereyağı, hayvansal yağlar gibi) olmalıdır. Ayrıca omega-3 yağını da ihmal etmemek için haftada birkaç kez de balık yemek gerekir. Günlük enerjinin yaklaşık % 15’i proteinlerden alınmalıdır. Beyaz et ve az yağlı kırmızı et, hayvansal ürünlerin tüketimi ile protein ihtiyacı karşılanır.
Günlük ortalama 30 gr civarında lifli gıda tüketmek sağlıklı beslenmenin en önemli unsurlarındandır. Bu da meyve, sebze, baklagiller, tam taneli tahıllardan sağlanabilir.
Günlük 2,5 litre civarında sıvı tüketimi de ihmal edilmemelidir.
Egzersiz ile önerilen, haftada ortalama 150 dakikalık orta yoğunluklu aerobik fiziksel egzersizdir. Başka bir ifade ile haftada en az 5 gün en az 30 dakikalık hafif tempolu yürüyüş idealdir. Bir haftalık süreçte 25-30 km yürüyüş yapmak veya eşdeğer bir fiziksel faaliyet ile (tabi ki düzenli yapmak şartıyla) ortaya çıkan faydalı etkiler sadece kolesterol düzeylerindeki iyileşme ile kalmaz. Aynı zamanda vücut esneklik kazanmış olur, kas gücü ve dayanıklılık artar, yaşam kalitesi iyileşir, kemik erimesi azalır, kişi zayıflar ve bel çevresi küçülür, insülin direnci ve hsCRP gibi inflamasyonla ilgili bazı değerler iyileşir. Tüm bu olumlu etkilerin kalp-damar hastalığı riskini azaltmaya katkısı vardır. Ayrıca kişiye psikolojik ve sosyal anlamda da olumlu katkıları olur.
İlaç tedavisi olarak kolesterol düşürücü etkinliği kanıtlanmış ve kalp-damar hastalığında risk azalması sağlayan ajanlar “statinler” adı ile bilinen ve genellikle ilk tercih edilen ilaçlardır. Kimlere ilaç verilmesi gerektiğinden yukarıda bahsetmiştik. Tabi ki bu ilaçlar hekim kontrolünde ve rapor düzenlenerek kullanılan ilaçlardır. Statinlerin sanılanın aksine yan etki oranı oldukça düşüktür. Bunlar arasında kas ağrısı, bulantı- kusma, karın ağrısı, baş ağrısı, ishal vardır. Statinlerle ilgili şöyle bir bilgi vermek etkinlik ve yan etki karşılaştırması açısından kolaylık sağlayacaktır. 10.000 kişiye 5 yıl boyunca sekonder koruma amacıyla her gün güçlü bir statin tedavisi vermekle, kalp krizi gibi 1000 ciddi kalp-damar olayı önlenmiş olmaktadır. Primer koruma amacıyla aynı sayıda kişiye verildiğinde ise 500 ciddi kalp-damar hadisesi önlenmiş olmaktadır. Bu faydası ile birlikte 50-100 kişide kas ağrısına sebep olur, 50-100 kişide diyabet gelişimi yapabilir, 5-10 kişide beyin kanaması ve 5 kişide miyopati denilen kas hasarı yapar. Her alanda olduğu gibi tıpta da fayda/zarar oranı insanlar için daima gözetilmektedir. Bir ilaç veya ameliyatın faydaları zararlarına belirgin ağır basıyorsa o tedavi hasta için uygulanır. Tam tersine verilen ilaç hastada ciddi, ölümcül yan etkiler oluşturuyorsa o tedavi hastaya verilmez, daha az zararlı tedaviler seçilir. Verilen örnekten de anlaşılacağı üzere statin tedavisi kolesterolü yüksek olan tüm hastalara verilmemektedir. Primer ve sekonder koruma amacıyla yüksek riskli hastalara verilmektedir. Verildiğinde ise faydalı etkileri ağır basmaktadır. Bu nedenle hekiminiz size ilaç önermişse onu aksatmadan düzenli kullanmak gerekir.
Kolesterol yüksekliğinde statin dışı ilaç tedavileri de vardır. Hangi tip kolesterol yüksekliğinde hangi ilaç verilmesi gerektiğine hekim muayenesi ve değerlendirmesi sonucu karar verilir. Dirençli vakalarda birkaç ilaç birlikte kullanılabileceği gibi aferez denilen yöntemlerle kandan yağların uzaklaştırılması şeklinde tedavi yöntemleri de uygulanabilmektedir.